"Dikkat Önemli"
'' O ğ u z 33 '' T i m i 90'lı Yıllarda Terörle Mücaadelenin İçerisinde Yer Almış, Dillere Destan '' O ğ u z 33 '' Timin Yaşadıklarını Anlatan Sitemize Hoş geldiniz, Sizleri Burada Tutabilmek İçin, Yapılması Gereken Her Şey Yapıldı, Umarım Kaldığınıza Değer...!!!>'' O ğ u z 33 '' T i m i
   
  ‘Oğuz33’ Timi
  NİÇİN BÖYLE BİR ÇALIŞMA
 
"öle ya da böle, bu barış sağlanmalı
 ama ilk önce,bunu birileri algılamalı"

Böyle Bir Kanlı Çalışmaya Niçin Girdin? Diyenlere:

           A
slında bunca yıldan sonra, niçin böyle bir çalışmaya gerek duyduğumu, açıkçası bende bilemiyorum, zira kendi kabuğuna çekilmiş suskun bir insanımdır, öyle şov yapan bazı atıp tutan arkadaşlar gibi, askerlik anılarımı, anlatmayı pek beceremem, dahası o anları dahi çoğu zaman hatırlamak istemem, çünkü korku ve gözyaşı bunlar çokta güzel şeyler değildir.
Her şeye rağmen, bir şeyler paylaşmanın içerisine insan bir girdimi, ister istemez, bende bu işi yapabilirim, bende böyle bir çalışmanın üstesinden gelebilirim, kararını aldıktan ve kendisine o güven geldikten sonra, insanlar
okusun ve yaşanan hakikatlere şahit olsun diye, bazı şeyler kendiliğinden, bir bir sayfalara dökülüveriyor.
Yaşanmış askeri operasyonlarımı, anlatırken ve bu zorlu çalışmaya, bismillah deyip başlarken;
           —baya çekincelerim ve sıkıntılarım oldu,
           —acaba anlatabilir miyim?
           —acaba becerebilir miyim? diye.
İnsani ölmekten beter eden, ölüm korkularının içerisine girerek, göğüs gerip tekrardan tüm bunları kaldırabilir mi ? diye.
Bu sessiz haykırışlarıma, okuyucu kulak verip ve kıymetli zamanından ödün vererek, uzatmış olduğum bu muhtaç elimi tutacak, vefakârlığı ve fedakârlığı yapar mı? diye,
            Çünkü yaşananları tüm çıplağıyla kendi duygu ve kendi bakış açımdan anlatacaktım, her şey benim duruşuma, bakış açıma ve niyetime göre şekil alacaktı, bundan dolayı okuyucu tarafından, sorunlarla karşılaşacağımı tahmin edebiliyorum.
Ama bazen olan bitene bardağın dolu tarafında bakıldığında, bu anlatılanları ve tüm bu yaşananları sanırım daha da kolaylaşabileceğini düşündüğümden veya öyle ümit ettiğimden, içimden küçük bir heyecan, garip bir kıpırtı ve tatlı bir umut doğuyor.
"ya devlet başa,
 ya kuzgun leşe" 
 
{1}
 
"her gün ölümden dönüp,
 yeniden diriliyoruz"
Dolayısıyla ben de burada elimden geldiğince, sadece içimdeki duyguya odaklanarak ve çektiğim yığınla acıya, değerli okuyucu için, yeniden katlanarak, anlatmaya çalıştım ve ihtiyacım olan, tüm kaynakların kafamda olduğundan, yola çıkılarak hazırlanmış olan bu çalışmayla yaşandığı gibi, sizinle bunları acı acı paylaştım,
—bu yaşananları neden mi? 
          —anlatım, girizgâh olsun diye mi?
           ya da, güzel olmuş
          —insanın içini paramparça eden süper, 
          —bir eser ortaya çıkmış, demek için mi?
değil, yıllardır içimi acıtan, anlatırsam belki acılarım hafifler,
          —belki yaşadıklarımın unutulmasına, bir nebze olsun yardımcı olur, 
          —belki de insanlar okumak ister, ya da ohal bölgesini veya çatışma alanlarında yaşananları insanlar bilmek ister diye, operasyonlarda yaşadıklarımı olduğu gibi, bu kanlı çalışmayla anlatmaya karar verdim.
Çünkü biliyorum ki, eğer bir insan, içindeki acıyı dışarıya akıtıp bir yerde, aynı döngü içerisinde kalmış gibi, yaşadıklarını başkalarıyla paylaşmıyorsa bu acı o kişiyle hep var, olacak ve hep devam edip sürecektir.
Paylaşmak başlı başına, bir beceri işidir, tüm yaşadıklarını, karşı tarafa anlatılabilmesi, onu acılarına ortak edebilmesi, özelliklede herkesin kendi savaşını yaşadığı şu çatışmanın, olduğu bir ortamda, bunu yapılabilmesi, karşı tarafa bunu yaşandığı şekilde, ulaştırılabilmesi ve o anı vurgulayabilmesi, hakikaten güç bir olaydır ve oldukça da zordur özelliklede benim açımdan çok daha zordur.
Zira yaşadığım onca zorlukların, başkaları tarafından yaşanmasını kendimce dert bildiğimden, tüm bu saklıları, yıllarca paylaşamadım.
Geliniz bu çalışmanın her satırını, büyük bir dilekle okuyalım,
          
"yaşanmadığından"
da olsa, bu çalışmada, anlatılanları bir yerde,
          
"emeğe saygı"
adı altında, anlamaya ve yaşanan acılara ortak olmaya çalışalım.
"öldürücü yara,
 bağrımızda kalır" 
 
{2}
 
 "hasımlığı bırakıp hısım olalım ve
  birbirimizi af edelim"
Kanlı emeller peşindeki, gizli düşmanın üzerimizde, yıllardır çevirdiği fırıldakları, türlü yalanlarla, süslenmiş olduğu ve kardeşkanı üzerine kurmuş olduğu bu kirli oyunlarını, bir daha diriltmemek üzere, geliniz birlikte bozalım ve;
          —bu tezgâhlarını başlarına yıkarak, darmadağın edelim.
          —tıkır tıkır işleyen bu sistemlerine dur demek için, 
          —geliniz birlikte tekerlerine çomak sokalım.
          
Beraberliğimizi dinamitlemeye çalışan ve milli servetimizin heba olmasını isteyen, bu kirli güçlere, geliniz kardeşliğimizi artık kurban etmeyelim. 
          
İçimize vurulan neşter darbeleriyle, yaralarımız ve ağıtlarımız farklı olabilir, hepsini yaşanmış acılar diye yüreklerimize gömelim, yıllarca yitip gidecek, başka acılar ve başka ağıtlar yaşamamak için.,
           —b
elki dinimizin emir ettiği şekilde birbirimize kardeş olmayı beceremedik
          —belki karanlık odaklarınca ekilen nifak tohumları sonucu, birbirimizle kanlı bıçaklı olduk ama bu coğrafya üzerinde, iste sekte istemesek dek, aynı geminin yolcularıyız ve yükümüz ne kadar ağır olursa olsun, sorunlarımız ne kadar yığınla olursa olsun, felaketlerin büyüğünü yaşamamak için, bu geminin artık su almasına müsaade etmeyelim unutmayalım ki
bedenin bir uzvu hastalanınca vücudun diğer organları da, hasta uzvun acısını, bir ömür boyu paylaşır.
           Acı çekme(yenin) güneydoğuyu bilmeyenlerin, yanan bu ateşin, beraberinde nelere götürdüğünden habersiz olanların ve elindeki hayatın kıymetini bilmeyip, yaşama küsercesine umutsuzluğa düşenlerin, bu çalışmayı okumasını ve bunun için, birazcık zaman ayırmasını, nede çok isterdim.
90’ yılların başlarında, ohal bölgesinde görev yaptığım dönemlerde, gerçekten tam bir savaş vardı, belki bu savaşın bir adı ve bir sanı yoktu ama tüm bu yaşananların hepsi, gerçek ve insan eliyle yaratılan, bir cehennemin ortasında devam eden pis bir savaştı, kardeşi kardeşe kırdıran gereksiz ve hiçbir kuralı olmayan bir savaş olduğunu yaşayarak gördüm.
"dağlardaki bu kan çeşmesini, gelin kısalım kapatalım,
 sonra bir daha kim açıyor diye, düşmanı bekleyelim" 
 
{3}
 
"nasıl oluyor da, kendi topraklarımda düşmanın pususuna düşüyorum?
 yoksa, düşman içimizde mi?"
İmla hatalarına ve noktalamalara dikkat edemediğimden, düşüncelerimi sade ve açık bir dille, ifade edemediğimden, dahası okuyucuyu can evinden vuracak kelimelerin gücünü, öyle ustalıkla ortaya çıkaramadığımdan, lütfen beni bu konularda bağışlayın.
Son dönemde, okuyacağınız mükemmel sürükleyici bir çalışma, kendinizi kaptıracağınızdan elinizden bir an olsun dahi, bırakmayacağınız eşsiziz bir çalışma olacak iddiasında, kesinlikle bulunmuyorum.
Ama yine de, bu çalışmanın kapağına bir kez, uzun uzun bakın, tabii çalışma kapağına bakıp ta, ayrıca yaşananların değiştirilerek anlatıldığını, değersiz ve bilinen sıkıcı şeyler olduğu kanısına lütfen varmayın.
Belirtmeliyim ki, anlattıklarım içerisinde; hiçbir yalan ve hiçbir abartı olmadı, şerefimle temin ederim ki, hepsi tarafımdan yaşanmış, elimde anlatılanların belgeleri olan hakikatlerdir.
           Bu çalışmanın içerisinde, adı geçen;
          —şahıslar,
          —olaylar ve
          —yaşanan tüm mekânlar,
          —hiç değiştirilmeden olduğu gibi anlatılmıştır.
           Sadece sınır ötesine, düzenlenen operasyonun ilk gecesinde, birkaç damla uyku için, içerisine girdiğim; sarı renkli ceset torbası içerisinde, elimden olmadan hayal gücümü kullanarak, yaşadıklarımı insanlar okusun ve insanlar, elindeki hayatın kıymetini bilsin diye, ceset torbası içerisinde, çektiğim acılarımı sizinle paylaştım, başkada bu sınır ötesi ve ohal bölgesindeki, diğer askeri operasyonlarındaki yaşananlarda hiçbir kurgunun olmadığı gibi, hayalden uzak, hiçbir çakma bilginin olmadığı, tamamen yaşanmış hakikatlerdir.
           Konusu itibariyle, tüm bu yaşananlar, ilginizi çekmez diye, ciddi endişelerim olduğundan, kendime göre dilbilgisine dikkat ederek;
"anlaşılmam" açısından, hiçbir yabancı kelime kullanmadım, yine de, bu çalışma zarfınca;
           "anlaşılamamanın"
verdiği, endişeyi ve korku dolu belayı, hep içimde taşıyorum.
"analar el ele,
bu kirli savaşı durdurun" 
 
{4}

 
"terörist olup vatanına ihanet edeceğine,
 kendin ol, daha iyi"
Her ne kadar anlatıldığında hep eksik, kalıyorsa ve bazı şeyleri anlayabilmek için, anlatmak yetmiyorsa da, istedim ki, ohal bölgesinde yaşanan bu olaylara, duyarsız kalmayalım, tüm bunları izleyerek;
"sayın seyirciler ve sayın izleyiciler"
rolünde kalmayalım, bir şekilde, olayların tarafı, olalım ve bu tepkimizi de, herkese belli ettirelim.
En önemlisi ise, ateş düştüğü yerde kalmasın, yangın evinizin çatısına sıçramadan, etrafında toplandığınız bu ateşi, gelin kenetlenircesine beraberce, söndürelim ve bu durum; (bence) artık, mümkündür.
Şu da bir gerçek ki, yüz binlercesiyle beraber benim gibi, diğer terör mağdurları da, başımıza bela edilen bu ilet yüzünden sebepsiz yere bu hale gelerek, genç yaşlarımızda türlü acılar çekip, analarımızı ağlatmışız.
—şehit verdiğimiz halde ve
          —kurda kuşa yem olması için,
          —dağları çocuk yaşlardaki terörist cesetleriyle doldurduğumuz halde,
sorunun hiç eksiltmeden, tüm acımasızlığıyla bugünlere kadar gelebilmesi, bu bedellerin, işe yaramadığı ve çözüme dair, herhangi bir katkı sağlamadığıdır.
Çünkü bu mücadele içerisinde olan; 
          —birçok insanın değişmesine,
          —birçok hükümetlerin değişmesine ve
          —birçok silahların değişmesine rağmen, bu soruna, gizli kapaklı destek veren, bazı ağaların, bazı beylerin ve bazı savaş baronlarının değişmemesi mümkün olmazı mıydı?
bu akan kan ve bu dökülen gözyaşları hep aynı oluru muydu?
Veya bu devran böyle dönmeseydi, o yıllarda daha anasının rahminde olan, ismi dahi konulmamış çocuk, vatanı görevi için, gidip aynı dağlarda ve aynı, mevziilerde benim gibi, vurulur muydu?
Aynı hastanenin, aynı koğuşunda da ve yan yana yıllarca sürecek tedavi görürü müydü?
        yoksa bu bir tesadüf mü?
         ya da aynı acılarla yüzleşen, belli bir tabaka insanların alın yazgısı mı?
"benden hiç bir şey için hesap sormayın,
 soracağınız hesabı en ağır şekilde, ödedim" 
 
{5}

"bu nasıl bir kumpas ki,
 anasını koynumuzda besliyoruz…"
Ayrıca; şunu da belirtmeliyim ki, savaşta bu unvana, bu "gazilik" sıfatına ulaşmak, uzun bir yolculuk ve çile dolu bir uğraş, sonucu olmuştur, yaptığım çok zor bir işti, kendi adıma konuşmak isterim ki, benim için gizlenecek ya da, saklanacak bir durum yoktu.
O yüzden aradan geçen onca yıldan sonra, ortaya çıkıp konuştum ve gördüğümü, yaşadığımı olduğu gibi, izah etmeye çalıştım, bu konuda hiç bir şeyi saklamadım.
Umarım kendimi de ve bu yaşanan tüm gerçekleri de, doğru bir biçimde, ifade edebilmişimdir.
Belirtmeliyim ki, bu anlatılanların bir hikâye ya da, kurgulanmış bir kurgu-roman olmadığını, içerisinde bulunduğum ve yaşayarak şahit olduğum, tüm olayların ve tüm kişilerin gerçek olduğu, sınırlarımız ötesinde ve ohal bölgesinin, en ücra köşelerinde, herhangi bir takvime bağlı kalmaksızın, geçen operasyonların bir nevi, ayrıntılı anatomisidir.
Ayrıca da, her okuyucu konusu itibariyle kendinden mutlak bir şeyler, bulacak veya bu çalışma ile bir şeyler, kapacak iddiasında da kesinlikle bulunmuyorum, çünkü sonuçta, ateş düştüğü, fakir fukaranın ve yitik anaların damını yakıyor.
Dahası anlattıklarımla, okuyucuyu peşinde sürükleyecek, öyle süslü püslü, güzel kelimeleri de, bilecek kadar, düşsel öğelerle örtülü, ustaca iç içe geçmiş, konuları işleyecek kadar, yazarçizer değilim.
Zaten ölümün hiç eksik olmadığı, hırçın dumanlı dağlarda böyle süslü püslü şeyler istesen de olmaz.
Çünkü dağ başlarında, sadece silahlar konuşur ve sadece türkçe ile kürtçe acı acı ağıtlar yazılır, ondan tüm bunları bilmediğimden, kafiyeye ve uyağa bakmadan, serperdim içindeki, her bir zerreyi.
"ilk fırsatta yavrusunu,
 dağlarda parçalıyoruz…" 
 
{6}

 
"kürt kardeşlerimizle, dağdaki eşkıyayı bir tutmayın,
 arada fark var, hem de dağlar kadar"
İcra edilen askeri operasyonlarında, anlattıklarım elimdeki bazı not defteri, fotoğraf, tarafıma verilmiş çeşitli "kişiye özel" belgelerden ve arama motorundan alınan, bir takım bilgilerden ve kafamda, tıka basa dolu olan, diğer bazı bilgilerden, yola çıkılarak hazırlanmıştır.
Tekrardan yaşanan bu gerçeklerden dolayı, yaşamış olduğum yığınla beter acılarımdan dolayı, nasıl bir psikolojide, olduğumu ve nasıl bir felaket yaşadığımı, anlayacağınızı ümit eder, ifade yazım hatalarım ve eksikliklerim için, şimdiden siz değerli okuyuculardan, özür dilerim.
Yeniden acımasız bir dumanlı dağın başındaymış gibi, davranmak ve tüm bunları, iliklerine kadar yaşayarak, birçok insanın okuyabileceği şekilde, aylarca sürecek bir çalışmayla hazırlamak, öyle her babayiğidin, karı ve harcı değildir.
Netice itibariyle; şiddetten, dehşetten, vahşetten, kandan, kinden, çıkardan ve terörden, yana tüm vatan, sömürücülerine ve tüm kan emicilerine rağmen, vatansızlara inat;
          —vatan sağ olsun diyorum.
Kim bilir bu operasyon, sizlere belki de unutamayacağınız, anlar ve unutamayacağınız, duygular yaşatacaktır;
yararlı olması dileğiyle ve
anlatılanlarda anlaşılmam ümitliyle
Her türlü görüş, öneri olumlu ya da olumsuz eleştiri ile hatalarımı, posta adresime mutlaka yazın bekliyorum.
Göndereceğiniz tüm iletiler, benim için, çok değerli ve bir o kadarda, çok kıymetli olacaktır.
Şimdiden, göstereceğiniz ilgi ve alakanız için, teşekkür eder;
en derin, saygılarımı ve
en derin, şükranlarımı sunarım…
"bu iş dört TTTT’yle olmaz,
 yani; tankla, topla, tüfekle ve topukla çözülmez" 
 
{7}

Sıradaki Konu Başlığını Okumak için

Ya da anasayfaya Dönmek için lütfen tıklayınız...

 
 
 
 
M U S T A F A B İ L G İ N
Ohal Bölgesinden Kareler
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol