"Dikkat Önemli"
'' O ğ u z 33 '' T i m i 90'lı Yıllarda Terörle Mücaadelenin İçerisinde Yer Almış, Dillere Destan '' O ğ u z 33 '' Timin Yaşadıklarını Anlatan Sitemize Hoş geldiniz, Sizleri Burada Tutabilmek İçin, Yapılması Gereken Her Şey Yapıldı, Umarım Kaldığınıza Değer...!!!>'' O ğ u z 33 '' T i m i
   
  ‘Oğuz33’ Timi
  PKK'IN İLK ATEŞKESİ
 
"bu kanın akmasını durduracak,
 tek bir sihirli kelime ateşkestir"
 bir uzman çavuşun anıları

Sınır ötesi operasyonunda, ağır bir bedel ödeyen örgütün,
ilk ateşkes durumu ve bu eylemsizliğin sona ermesi:
 
Zap bölgesine düzenlenen, sınır ötesi askeri operasyonunda, almış olduğu ağır darbelerden sonra, örgüt merkezi tarafından, zorunlu olarak ilan edilen, tek taraflı ateş kes ve eylemsizlik, altı ay gibi, kısa bir süreç sonrasında, bazı iç destekli şer güçlerince, 24 Mayıs 1993 tarihinde, Elazığ - Bingöl karayolu üzerindeki Bilaloğlu köyü mevkiinde, asker taşıyan iki sivil minibüs aracının, şehir milislerinin bağlı olmuş oldukları, grup komutanlıklarına; 
"içi boş teneke peyniri ile dolu olan, iki araç yola çıktı"
şeklindeki,
şifreli mesajla, bölgede konuşlandırılan gruplar tarafında, bu araçlar durdurulmuş ve akabinde de, 33 vatan evladı gecenin karanlığında, bir dağ yolunda, tıpkı bir halayın kolu gibi, yan yan dizilircesine, binlerce kurşunlarla taranması sonucu, örgütün bu eylemsizlikleri sone ermişti.  
            (o dönemlerde bu vahşeti, bölge kırsalında, şehit Hasan ile şehit Ayhan taburlarından, oluşan ve yaklaşık, 150–200 kişilik gruptan, sorumlu bulunan ve 40 kişilik silahlı özel koruma ekibiyle dağlarda dolaşan; parmaksız zeki kod adlı, Şemdin SAKIK tarafından, yapıldığı iddia ediliyordu.)  
33 askerimizin şehit edilmesiyle, 1992 yılındaki, sınır ötesine düzenlenen, geniş çaplı askeri operasyonun, misillemesi yapılmış ve bu operasyonda, zap vadisindeki, barınma ve eğitim kamplarında, adeta içlerine otururcasına, çatışmalarda kaybettikleri yüzlerce eğitim aşamasındaki, gerilla adaylarını ve beraberindeki, onlarca yetişmiş militanlarının intikamlarını, en acı bir şekilde almış ve bu insanlık dışı alçak eylemle, normalleşen bölgeye en ağır darbe, bu şer güçlerince vurularak, sanki tekrardan, bölge yakılmak ve yangın, yerine çevrilmek istenmişti.
  
 
                                   Olayı haber yapan gazete manşetleri
"oynanan oyuna meyledip, oyunun parçası oldunuz niçin?
kardeş kardeşi vurdu, bu oynanan kahpe oyunlar için"
 
Sayfa {1}

"kim emir buyuruyor, bu insanları öldürün diye?
 ayağa kalksın"
Nitekim Türkiye’nin unutmadığı ve hatırlandıkça da, insanın tüylerini diken diken eden, bu insanlık dışı, haince işlenmiş cinayetten sonra, bölgede bu yangınlar, alevlenircesine çıkmaya başladı, hem de öyle bir başladı ki, ohal bölgesinin tümü, hatta tümden, adeta deyim yerindeyse, cayır cayır yanarak, sebepsiz yere kadın, yaşlı, sakat ve beşikteki el kadar bebek diye, bakmaksızın ve birbirinden ayırmaksızın, katliam gibi ölümlerle, bölge tekrardan çıra gibi, yanmaya başladı.  
İnsanın, adeta kanını donduran ve insanı insan olmaktan, utandıran bu katliamlarla, iç odaklı şer güçlerince, kardeşler arasına kin nefret ve fesatçılık aşılanırcasına, nifak tohumları ekilmeye başlandı, tıpkı her şey, bir düğmeye veya bir tuşa basılır gibi, hızlı ve birden olmuştu.
            Oysaki ağır bir bedel ödedikten sonra, PKK ateşkes sürecinin varlığına rağmen, üst üste devam eden, askeri operasyonlardan dolayı, kendini toparlayamamışken, üstelik örgütün ilan etmek zorunda kaldığı, bu eylemsizlik süreci, gerek kamuoyu, gerekse avrupa nezdinde, örgüt le­hine olan, birçok etkeni de, aleyhine dönüştürmüşken ve
akan kanı durdurmak için gösterilen çabalarda önemli bir noktaya gelinmişken, niçin böylesine kanlı bir sürecin başlangıcı olan, bir eylem yapılsın? 
            O dönemlerdeki, gerilla taktiği ile çakışan, bu alçak katliam ve hunlarca işlenmiş, bu cinayet;
 
niçin yapılsın, neden böyle bir eylem yapılmıştı?  
Kendi çöplüğündeki girilemez denilen, başta zap vadisi olmak üzere, diğer ana kamp bölgelerine, düzenlenen askeri operasyonlarda, ağır bir bedel ödeyerek belki de, dağılma sürecine girmişken, belki de, bitip tükenme sonuna yaklaşmışken, örgüt nasıl oluyor da, bu kadar kısa bir zamanda, toparlanarak ve organize olunarak, böylesine büyük bir eylemi, hiç fire vermeden adeta elini kolunu sallarcasına yapabilmiştir?  
"düşman nerede?
keşke sadece ve sadece, dışarıda olsa"
 
Sayfa {2}

"bu gün bu olaylar karşısında içi yanmayanlar,
 gün gelecek kendileri çıra gibi yanacaklar"
Bazı üst düzey örgüt mensupları, kendi başlarına buyruk olarak hareket ettiklerinden, illegal işleri olan, her türlü sınır kaçakçılığını yaptıklarından ve bu devasa rant kapısından, başka gizli iç güçlerinde pay kaptıklarından, saat gibi tıkır tıkır işleyen, bu gizlilik ve dokunulmazlık örtüsünün üzerlerinde kalkmaması için mi, acaba böyle bir eylem yapıldı?  
Bu vahşet üzerine, çok şeyler söylendi ve çok spekülasyonlar yapıl­dı, ancak tarihin belki de, en kara lekesi olan, bu gerçek aydınlatılamadığından, kamuoyu tarafından hiçbir zaman bilinmedi.  
Acaba bu illegal işlerden, kazandığı ile saltanatlarını sürdüren, bu kara lekeli, tarihin baş aktörleri kimlerdi? 
Ne gariptir ki, yakalanan örgüt lideri öcalan’da, Türkiye’yi derinden sarsan bu cinayeti itiraf etmediği gibi, katliamdan birinci el sorumlu olarak tutulan, Sakık da, ola­yın karanlıkta kalan bu yönüne, ışık tutamamıştı.  
Neticede, Bingöl-Elazığ karayolunda, bir hiç uğruna, savunmasız ve korunaksız olan, 33 erimiz öldürülerek, bu katliam bölgenin sorumlusu durumundaki, Şemdin Sakık'a ihale edilmiş ve akabinde, ateşkes resmen bu ayak oyunları sonucu, bozulmuş ve örgütün, bu eylemsizliği bitmişti.  
Herkesin tepkisini alan bu vahşet kime ne artılar sağlayacak? diye, kendimizce boğuşup dururken, bilenler dediler ki, o dönemin DYP-SHP koalisyon hükümetindeki; Sn. Erdal İNÖNÜ, öyle bir kardeşlik projesi başlatacakmış ki ve öyle bir anayasa, değişikliğine gidecekmiş ki, dağda tek bir terörist kalmayacak, hepsi sesiz sedasız aşağı inecek, yaşanan bu çatışmalar ve bu hainlikler artık bu kanundan sonra, kendiliğinden bitecek ve anaların gözyaşları son bulacak diye, bilenler o yıllarda öyle diyorlardı.  
(ama olmadı hükümetin başlatacağı bu önemli açılım rafa kaldırıldığından Kürt sorununun çözüm projesi, bu olay sonrası, sekteye uğratılmıştı.)  
"yaşanan bu vahşet karşısında,
 bugün ne yapabilirim diyebilmeliyiz"
 
Sayfa {3}

"savaş ile şiir arasında birçok benzerlik vardır,
 şiir gönülleri fetheder, teslim alır,
 savaş ise, iradeyi fetheder, esir alır"
Bingöl-Elazığ karayolunda, hain bir saldırı sonucu, kalt edilerek şehit edilen, 33 askerimizin olayını ilk duyduğumda, mevziimde yediğim kumanyam, üstüme başıma dökülerek, adeta donmuştum, işlenen bu vahşet karşısında, şoke olarak sanki çılgına dönmüştüm ve sinirimden her şeye ama her şeye, büyük bir öfke ile lanet ve bela okumuştum, çünkü onlarında bu dağlarda, boşu boşuna katledildiklerini düşünüyordum.  
Bu vahşetin gerçekleştiği tarihte, birliklerimiz Diyarbakır’ın kuzeyindeki, Lice-Kulp-Genç ilçeleri arasında kalan, sağgöze bölgesinde yuvalanmış, örgüt gruplarına karşı, bir dizi operasyonlar icra etmekteydi.  
Emirle katliamın gerçekleştirilmiş olduğu bölgeye tabur birliklerimiz kaydırıldı, süratle bölgeye ulaştığımızda ise, olayın meydana geldiği mıntıka ve çevresinde, büyük bir hareketlik, ilk etapta hemen göze çarpıyordu.  
Bu vahşete sebep olan, teröristlerin kaçış yollarını tıkamak ve onları etkisiz hale getirmek için, birliklerimizce olay bölgesinde, 3 günlük bir operasyon icra edildi ama hiçbir sonuç elde edilmeden, içi boş bir şekilde, bu operasyonu bitirerek, geri çekilmek zorunda kalmıştık.  
Çünkü bu saldırıda, yapılması gereken ve olması gereken her şey, bir gün öncesinden, bazı iç ve dış mihraplı katillerce, hilelerle dolu haince ve kahpece, yapılarak bitirilmişti.  
Bilinen şöyle bir atasözümüz vardır;  
—toydan sonra, kınayı bilmem nerene yak.  
(yanisi şu oluyor; düğün dernek ve ziyafet sona ermiş, sevinen sevinmiş, üzülen üzülmüş, buyur sen kınayı artık, nerene yakarsan yak hesabı.)

 
                          Operasyon bölgesinden bir mevzii yeri
"her sabah bin bir acı ile uyanıyorum,
yalancı bir tebessümle günaydın diyorum,
kimseler anlamasın bu acımı diye"
 
Sayfa {4}

"kötülüğü kötülükle, örtmeye çalışmaktansa,
 kötüyüm de yeter"
33 şehidimizin olayından, kısa bir süre öncesinde, Diyarbakır’ın kuzeyine gerçekleştirilen ve Muş-Şenyayla’ya, kırsalına kadar uzanan, operasyonlarımız sırasında, timlerce 15–16 gibi, çocuk yaşlarında, biri erkek diğeri de, kız çocuğu olmak üzere, iki tane terörist yakalamıştı.  
Şenyayla eğitim kamplarında, yakalanan bu iki militanı özel kılan neden ise, ünlü terörist elebaşlarından, Şemdin SAKIK yani diğer namı değer parmaksız zeki’nin hizmetlerinde bulunarak, ona uşaklık etmeleriydi.  
Sonuçta günlerce beraberimizde dolaştırdığımız, bu teröristlerin vermiş oldukları, ifadeleri ve diğer önemli bilgileri doğrultusunda, Diyarbakır-Kulp kırsalına, yeni bir operasyon, icra etme kararı alındığından, gerekli olan tüm hazırlıklarımızı, çadırlarımız bölgesinde yaparak, bu iki teröristten biri olan, Sinan’ıda beraberimize alarak, parmaksız zeki’nin, genelde üst olarak, kullandığı ve aynı zamanda da, Diyarbakır’ın kuzey bölgesinde, faaliyetlerini sürdüren, 150-200 kadar teröristin, eğitim kampının bulunduğu söylenen bölgeye özel bir operasyon yapma kararı alındı.  
Başımızda iç güvenlik harekâtı için, özel bir eğitim görmüş ve bu konuda, eğitilmiş tecrübeli tabur komutanımız, Yarbay olmak üzere, operasyon deneyimi olan, yaklaşık 150 kişilik, seçmece ve karma özel bir birlikle, terörist Sinan’ın göstermiş olduğu bölgeye, uçar birlik şeklinde indirildikten sonra, önceden planlanan kritik hedefe ulaşmak için, güçlüklerle dolu birinci sınıf engebeli bir arazide intikale başladık, kısa süren bu zorlu intikalimizin sonunda, çevresi yüksek tepeler ve keskin uçurumlarla çevrili, bir vadinin tabanına, sorunsuz ulaşmayı başardık.  
Çok geçmeden de, 400–500 metre kadar, ilerimizdeki kayalıklar içerisinde, yanan bir ateşin, görüntüsünü aldık.
  
 
                      Operasyonlarda ele geçirilen örgüt militanları
"bir terörist, isterse kendisini parça tesirli, bir bomba kadar,
 tehlikeli ve zararlı kılabilir"
 
Sayfa {5}

"karşı taraf gibi düşünmeli, mevzilenmeli ve harekât etmeliyiz ve
 illaki bu gece olmalı"
Ünlü terörist, parmaksız zeki ve beraberindeki koruma ordusunun, genelde barınma alanı, kamp yeri ve karargâh olarak, kullanıldığı söylenen parçalanmış kayalıklarla kaplı, güç bölgeye yaptığımız bu gizli operasyonumuz, sızma şeklinde olduğu halde, yine de, araziye iyi yerleşmememizden ve hakim noktadaki, kritik yerlere mevzilenmediğimizden, baya bir zaman kaybetmemize neden olmuştu, tabii bu süre zarfında da, vadiyi çevreleyen tepelere konuşlu bulunan terörist gözcülerine de, görüntü vererek, sağdan soldan ilk ateşi, yemeye başlamıştık. 
Terörist gruplarıyla, yoğun ve şiddetli bir şekilde yaşanan bu silahlı çatışmamız, yaklaşık olarak 10-15 dk kadar sürdü, bu süre zarfında, yığınla mermi ve mühimmat sürdük, yanan ateşin olduğu, bölgeye ve tepedeki gözcü gruplarına, adeta bulunduğumuz bölgeyi cehenneme çevirdik.  
(bir ara, insanın cehennemi bu olsa gerek diye, kendi kendime düşündüm, zira kıyametin koptuğu, bir geceydi sanki)  
Timlerimiz çeşitli manevralarla, hâkim tepelere bir şekilde, vukuatsız olarak mevzilenince, haliyle silahlı çatışma sona ermişti, bölgede arama tarama faaliyetleri için, kendimize vadi içerisinde güvenli ve korunaklı bir üst bölgesi işgal ederek, sabahın olmasını bekledik ve günün ilk ışıklarıyla, yaşamsal anlamda hiçbir idame yapmadan, hemen araziye saf düzeni şeklinde konuşlandırılarak, bölgeyi taramaya başladık.  
Adeta her taşın altına ve her çalının dibine baktık, bu faaliyetlerimiz sırasında, timlerce bölgede etkisiz hale getirilmiş; beş terörist ve iki adet sahra tipi sırt telsiz ile bazı gizli sığınaklar bulunmuştu. 
            Onun haricinde başka da, bir şey çıkmamıştı, bölgeye yapmış olduğumuz, bu çok kritik ve çok özel olan, baskın tarzındaki operasyonumuzda.
 
 
                                        Operasyon sonrası kareler
"geçmişe uzanmak,
 insana hüzün veriyor"
 
Sayfa {6}

"bu dağ başlarında her bir yaşım, bir tesbih tanesi gibi,
 kayalara çarpılırcasına savruldu"
Neticede, vadi tabanında yanan, dev ateşin başında, olduğu iddia edilen, ünlü terörist başlarından, Şemdin SAKIK ve beraberindeki koruma ordusu, bir yerde, yoğun ateşimizi bir şekilde yararak, gecenin bir karanlığında, arazideki izlerini kaybettirmeyi, o gece başarmışlardı.  
Bilemiyorum şayet daha kapsamlı, bir güçle ve teröristlerin, olası kaçış yollarının tıkanması suretiyle, timler yerinde bir çevirme, yaparak ve görüntü vermeden aceleci davranmayarak, gizlilik içerisinde düzenlenen, bu baskın tarzındaki saldırıyı, zorluklarla dolu engebeli dağlık bir arazide, uygulayabilmiş olsaydı başta parmaksız zeki olmak üzere, orada bulunulduğu iddia edilen, beraberindeki hiçbir terörist, o cehennemden, kim bilir belki de, sağ olarak çıkamazdı.  
Belki bunun karşılığında, çok ağır bir bedel öderdik ama yine de, 24 Mayıs 1993 yılında, Türkiye’nin hiç unutmayacağı, üzerinde bir çakı dahi olmayan, silahsız ve savunmasız, 33 erimizi belki de, böylesine alçakça, kahpece ve zalimce, bir bir şehit edemezlerdi, çünkü biz bu özel ve kritik operasyonu, bu kahramanlarımızın şehit edilmeden, birkaç hafta öncesinde, saldırıyı gerçekleştiren bu faillere karşı düzenlenmiştik.  
(bence) böylesine, alçakça ve hunlarca, işlenmiş bir saldırıda, işbirlikçi, yandaş-candaş, muhbir ve şer odaklı karanlık, gizli kanlı eller olmadan, asla ama asla, örgüt tek başına bu olayı, o dönemlerde, ellini kolunu, sallarcasına ve burnu kanamadan, üstesinden gelecek güçte ve süreçte değildi.  
Çünkü bu olayın daha 6 ay öncesinden, sınır ötesine düzenlenen geniş çaplı askeri operasyonda, girilmeyen denilen yerlere girilerek, iki ay boyunca örgüt gruplarına, darbe üstüne darbeler indirerek, dağdaki militanlarına en ağır şekilde, bedeller ödettirmiştik.
 
 
       90'lı yılların ünlü komutanı Şemdin Sakık'ın öncesi ve sonrası 
"insanın bulunduğu yerlerde, silahlar patlamaya başlamışsa,
 güzel kelimeler orayı terk eder"
 
Sayfa {7}
 
"gittim gördüm yaşadım,
 bu kavga silahla olmayacağını ağır bir bedelle ödeyerek anladım"
İmkânsız gibi görünen, zap vadisi gibi yerlere girilerek, örgütün adeta kalbi sökülmüştü, tüm alt yapısı ve barınma alanları darmadağın edilmişti, aylarca süren bu sınır ötesi operasyon sonucunda ise, örgüt grupların, başları fena halde sıkıştığından ve en önemlisi ise, dağ kadrosunun birbirileriyle olan irtibatın kesilmesiyle, dağılma aşamasına geldiğinden ve tükenme sürecine girdiğinden, toparlanmak maksadıyla, hemen tek yanlı olarak, ilk kez ateş kes ilan etmek zorunda kalmışlardı.  
Örgütün bu işin içerisinde parmağı yoktur veya bu gücü o dönemlerde yoktu ya da, örgüt bu olayı yapmadı
diye, bir iddiada bulunmuyorum.
 
Tabii ki işin içine örgüt girmeden, böylesine kamuoyu oluşturacak ve ülkenin gündemi böylesine değiştirecek, bir olayın örgütsüz yapılması, asla mümkün değildir ama örgütle birlikte hareket eden, bazı şer odaklı mihrapların ve çıkar sağlayan bazı grupların, olduğunu iddia ediyorum.  
Bunun türlü türlü sebepleri var, saymakla bitmez ama burada en önemlisi, ortada çok büyük bir ihmal ve çok büyük bir sorumsuzluk örneği var, dahası ortada önceden kurgulanmış ve planlanmış bir oyun var, nitekim de, her şey bu hatalar, ihmaller ve sinsice uygulanan oyunlarla olmuştu ve neticede, olan 33 silahsız Mehmetçiğimiz ile gözyaşları dinmeyecek olan, yitik annelerine ve boynu bükük yavuklarına olmuştu.  
Bizlerde o yıllarda, memlekete yapacağımız seyahatlerimizi silahsız, sivil kıyafetli ve böylesi, sivil araçlarla yapardık ama olmazsa olmazlardan olan, eskortlar eşliğinde. 90’lı yılların başlarında, yıllık izinlerimizde ve askerin terhislerinde toplu olarak, toplama merkezlerinde sivil otolarla, bunlar asker sayısına göre minibüs yada, otobüs olacak şeklindeki araçlarla olurdu, paralarını cebimizden verir, eskort nezaretinde bu araçlarla, seyahatlerimizi güven içerisinde yapardık.  
"buralarda iyi olan hiçbir şeyi sevmezler,
onu yok etmeye uğraşırlar"
 
Sayfa {8}

"yapılan ihanetin mazeretin olmaz,
 ağır bedeli olur"
Bazen eskort çıkmayınca, bir gün boyunca, toplama merkezinde dahi kaldığımız oluyordu, o derece, eskort olmazsa olmazlarımızdandı,  
(boncuklu olan bazı askerler hariç, bunlarda genelde subay ve astsubay olurdu, helikopterle havaalanına yakın birliğe getirilir, geri kalan seyahatlerini ise, hava yoluyla yaparlardı.)  
Bu koruma ve eskortluk hizmetleri, genelde jandarma birlikleri tarafından kullanılan, gondol, betere gibi zırhlı araçlarla, ya da üzerinde, otomatik silah konuşlandırılmış unimog şeklindeki, üstü açık araçlarla olurdu.  
Bu gibi zırhlı araçlarla, Elazığ ya da Malatya’ya kadar, güven içerisinde ve güle oynaya bir şekilde, seyahatlerimizi yapardık, ayrıca her birlik ya da, her karakolda sayım ve vukuat tekmili alınır, bir önceki ve bir sonraki, birliğe veya karakola, bu sayımız bildirilirdi.  
Bu sayım ve tekmili, bu usul ve güvenlik mekanizması, askerin ta ki, serbest kalarak, kendi imkânlarıyla memleketlerine gidene kadar, bu şekilde, hiç bir aksaklığa ve olası, herhangi bir vukuata, mahal vermeden, güven içerisinde titizlikle sürdürülürdü.  
Ayrıca; o dönemlerde, ohal bölgesinde akşam saat 16.00’dan sonra, karayolu ile seyahat, güvenlik açısından askere ve sivile yasak olduğundan, bazen akşama doğru güvenlik güçlerince, araçlarımız bir askeri birliğe çekilir ve o geceyi o birlikte, şoförlerimizle beraber geçirip, sabahın ilk ışıklarıyla, aynı araçlarımızla kaldığımız yerden, eskort nezaretinde, seyahatimize güven içerisinde, devam ederdik.  
Memleketlerimize yapacağımız bu seyahatlerimiz esnasında, bizler silahsız ve savunmasız olduğumuzdan ötürü, her türlü tedbir, alınır ve özenle uygulanırdı, öyle ki, sivil ve askeri tüm imkânlar seferber edilirdi.  
Eskort: Zırhlı Koruma Aracı.
 
 
                                       Yol emniyetinde koruma hizmetleri
"elbette ki, taş acıtır
 cana değince"
 
Sayfa {9}

"korkunun kokusunu bilmeyenler,
 korkunun ne olduğunu nerden bilecekler ki?"
Bu seyahatin güven içerisinde gerçekleşmesi için, yapılması gereken her şey özelliklede; üst rütbeli komutanlar tarafından, takibi yapılarak büyük fedakârlıklar içerisinde, her türlü tedbir, en incesinden düşünülerek ele alınırdı, çünkü ohal bölgesindeki birliklerden, toplanan yaklaşık, 100-150 kadar, ana kuzusu askerin, can güvenliği söz konusuydu.  
Dolayısıyla yol kenarında bulunan cami üstlerinde, kum torbalarıyla mevzilenmiş, askerler ve minare şerefelerine çıkarılmış, keskin nişancı ve gözetleme faaliyetleri için, görevlendirilen Mehmetçikler dahi, titizlikle bu gibi yerlere yerleştirirlerdi, ellerinde kanas veya M-G3 ya da, bikisi gibi otomatik silahlarla, kritik geçiş güzergâhı olan, tehlikeli bölgelerden geçerken, bizlerin güven içerisinde, seyahat etmemiz sağlamak için, bir yerde güvenlik ve kontrol noktası oluşturulmuş olurdu.  
(hatta bazen yarı ciddi, yarı şaka şeklinde, uyanık ve menfaat sahibi, çıkarcı dolmuş sahipleri ortaya çıkardı;  
—sakın ola memleketlerinize yapacağınız seyahatlerinizi,  
—büyük araçlarla veya şehirlerarası otobüslerle yapmayasınız,  
—pekeke buralarda, sık sık yol kestiğinde,  
—bu gibi büyük araçlar ani bir manevrayla geri dönmediklerinden
—içerisindeki askerleri kaçırıp, esir ediyorlar,
 
—ondan dolmuşlarla gidin, gideceğiniz memleketlerinize diye,
yöredeki bu dolmuş sahibi, insanlar ve şoförler, çarşı pazar asker müşteri toplardı.

            Aslında şakayla yapılmışta olsa, bu çıkarcı dolmuş sahibi insanlar, söylediklerinde bir yerde çok haklıyıydılar, çünkü gerçekten den o yıllarda, örgüt grupları geceleri bölgeye hâkim olduğundan, adeta cirit atıyorlardı, öyle ki; yüzer hatta, iki yüzler şeklinde, intikallere çıkarlardı.
 
 
                               90'lı yıllardaki PKK grupları
"dipteki tüm analar, evlatlarının yolunu gözler
ve kuzuları gelmeden, uyku girmez gözlerine"
 
Sayfa {10}

"yüreği yılmadan düşen,
 dizleri üzerinde savaşır"
Dağdaki PKK’lı terörist grupları, özelliklede bölge insanına propaganda yapmak için, düz yola ve asfalt yola, 90’lı yıllarda, çok inerdi.  
Bazen ohal bölgesinde, öyle güzergâhlar olurdu ki, genelde bu gibi kritik bölgelerin bulunduğu mevkiiler; Diyarbakır-Bingöl ile, Muş-Tunceli istikametindeki yollar olurdu. 
            Bir askeri kontrol noktası ile bir PKK kontrol noktası arasında ki mesafe, kimi zaman pusu faaliyetine uygun bu yollarda, 20-25 km olabiliyordu.
            Örgüt elemanları, trafik levhalarına bayraklarını ve flamalarını asarak o dönemlerde bu gibi bölgelerde yol kesebiliyorlardı.
 
Bu tür faaliyetlerin esas amacı, kendilerine sempatizan bir kitle oluşturmak ya da; asker, polis ve öğretmen gibi, hedefleri alıkoymak için, bölgede bu gibi kontroller, zaman zaman örgüt elemanlarınca yapılırdı.  
Burada hedef kelimesi ile kastedilen sadece öldürmek değil, aynı zamanda güvenlik güçlerine karşı, elindeki bu kozları, örgütün menfaatin için kullanmaktı, yani bir nevi şantaj için, bu insanlar alıkonulurdu.  
Bu gibi kontrol noktalarında ele geçirilen yabancılar, her halükarda serbest bırakılırdı, örgütün bu turistleri alı koymaktaki gayeleri, Avrupa’nın gündemini, meşgul etmek ve bu gündem vasıtasıyla, BBC ve Amerika'nın sesi
radyosu gibi haber bültenlerinde, kendilerinden söz ettirilmesiydi.
 
Tabii bunun yanında, terörle mücadele etmekten daha çok, kendi çıkarlarına hizmet etmek için, o dönemlerde bölgede gözaltılar da yaygın olarak kullanılan "toros" tipi araçlarla yola inen 'bıçak' 'hançer' ve 'kılıç' gibi oluşumlar adı altında, kontrgerilla faaliyetlerini, yürüten ve yüzlerini, puşi ile gizleyerek, kimlik kontrolü ayağına, yol kesip, soygun yapan ve halkı, sindirmeye çalışan bazı hainlerle birlikte, kontrolden çıkmış iyi niyetli olmayan ve haraç yiyen bazı koruyucularıda, maalesef belirtmek gerekir, zira bu tür duyumlar, zaman zaman bölgede gelen, haberler arasında olurdu.
 
 
                                  90'lı yıllarda PKK'ın bölgedeki yol kontrolleri
"her insanın bir hikâyesi ve
 söyleyecek bir sözü mutlaka vardır"
 
Sayfa {11}

"bu vatan hepimizin vatanı
 ama bu vatanı sadece biz mi, seviyoruz?"
Ayrıca ne acı ki, o berbat yıllarda, terör olayları had saflarda, olduğundan ve tüm kalleşliğiyle dört bir yana saldırdığından, izin dönüşlerimizde, olası PKK’lıların yol kontrollerinde bulamasınlar diye, korkularımızdan beraberimizdeki, askeri kimliğimizi ve boynumuzda taşıdığımız askeri künyelerimizi, çoraplarımızın ya da, iç çamaşırlarımızın içerisine saklardık, hatta büyüklerimiz "tıraş olmadan yola çıkın, asker olduğunuz anlaşılmasın" diye, ikazlarda dahi bulunurlardı.  
Önce güvenlik kuvvetleri, kontrol noktalarında araçları bir bir durdurarak, içerisindeki yolcuları, kimlik kontrolü ve üst aramasının yapılması veya bagajdaki valizleri ya da torbalar içerisindeki kişisel eşyaları olan, çamaşırları ile birlikte, bazı öteberileri darmadağın edilerek, yağmur ve çamur demeden, saatlerce bekletilmeleri için, aşağı indirilip yan yana dizdirilirdi, akabin de de, aynı araç içerisindeki, aynı yolcular, yaklaşık olarak, 30-40 dk kadar sonra, aynı yol güzergâhında, bu defa PKK’lı gruplar tarafından, kimlik kontrolü ve örgütün propaganda faaliyetleri için, durdurup aynı uygulamayı yaparlardı.
            Tabii haklı olarak çoğu askerimiz, bu korkuları ve bu endişeleri, yaşamamak için, en önemlisi ise, bir an önce ohal bölgesindeki bu çatışmalardan kurtulmak için, hak etmiş oldukları izinlerini, hasretlik özlemiyle ve sıla özlemiyle, yanıp tutuşmalarına rağmen, anne, sevgili ve nişanlı laflarını hiç ağızlarından düşürmemelerine rağmen yinede kullanmazdı, bazen gecikmelide olsa, operasyonlarda ve dağlarda, tezkeresini alır ve öyle terhis olurlardı.
 
Ormanlık alandaki, bir patika yolun kenarına dizilerek;  
            —kol kola girip sıklaştırarak, bu fidanları böylesine, 
            —alçakça ve haince, kurşuna dizdirmek,
            —hangi kitapta yazar? 
            —hangi insan evladı, böyle bir zalimliği yapar? 
            O yitik insanların; acısını asla unutmadım ve unutmamda.
 
                   
24 Mayıs 1993 tarihinde kalt edilen 33 Mehmetçik
"yaşanan bu savaşa, sebep olanlara sormak gerekir,
 giden kimin kesesinden gidiyor diye"
 
Sayfa {12}

Sıradaki Konu Başlığını Okumak için

Ya da anasayfaya Dönmek için lütfen tıklayınız...

 
 
 
 
M U S T A F A B İ L G İ N
Ohal Bölgesinden Kareler
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol