"Dikkat Önemli"
'' O ğ u z 33 '' T i m i 90'lı Yıllarda Terörle Mücaadelenin İçerisinde Yer Almış, Dillere Destan '' O ğ u z 33 '' Timin Yaşadıklarını Anlatan Sitemize Hoş geldiniz, Sizleri Burada Tutabilmek İçin, Yapılması Gereken Her Şey Yapıldı, Umarım Kaldığınıza Değer...!!!>'' O ğ u z 33 '' T i m i
   
  ‘Oğuz33’ Timi
  NASIL BİTER BU ÇATIŞMALAR
 
"bu çatışma Eruh’ta ve herkesin devletin gücünü gördüğü yerde başladı
 ve yine; devletin şefkati yüzüyle orada da biter"

Peki bu çatışmalar, nasıl bitirilecek? diyenlere:

        Öncellikle terörle mücadelenin içerisinde yer almış ve bu mücadele sırasında, terörden etkilenmiş bir kardeşiniz olarak, bu konu hakkındaki düşüncelerimi, belirtmeden ve şahit olduğum, bazı hakikatleri, siz değerli okuyucu ile paylaşmadan önce, gidip şimdiki, Eruh’u, bir görmek lazım;
—neler değiştiğine, devletin o günden sonra, oralarda çözüme dair ne adımlar attığına, askeri yığınak haricinde, bu konularda ne gibi, projeleri hayata geçirdiğine ve anaların, gözyaşlarının dinmesi için, herhangi bir dikili ağacının, olup olmadığına bir bakmak lazım, çünkü başımıza bela olan, bu sorunun esas çıkış noktası, Eruh’tur. Özelliklede 90'lı yılların başlarında, şiddet dozuyla geçebilecek, bir dönemin kapısı, sarp dağların arasında gizlenmeden duran, bu adı çıkmış, şirin ilçemizde aralanmıştı.
Elbette ki burada yapılması gereken şey, felaket tellallığı değildir, burada beklenen tehlikenin ve var olan yapının, hızla başka, bir yapıya ve başka bir mecraya, yerini süratle terk ettiğini, ifade etmeye çalışıyorum.
Ve bu çatışmaların, bitirile bilmesi için, sanırım gerekli olan tüm adımlarında, öncellikle bu şirin ilçemizde atılması gerektiğine inanıyorum.
        Unutulmamalı ki, PKK'nın çıkışıyla birlikte, başlayan sıcak ve kanlı çatışmalardan, en fazla bölgede yaşayan, kürtler etkilenmişlerdir.
Adeta koca bir kuşak, sebepsiz ve boş yere, bir savaş ortamında büyümüştür, çünkü bombalar kürtlerin yaşadığı coğrafyada patlamıştır, elbette ki, bu akan kandan ve özellikle de 90’lı yılların başlarından itibaren yaşanan çatışmaların yakıcılığından, batıdaki insanlarımızda etkilenmiştir ama şu bir gerçek ki, etkilenen bu alt tabakadaki insanlar, yitirdiği sadece evlatları olmuştur, doğuda yaşayan insanın ise, evlatlarının yanında, sosyal ve ekonomik anlamda, tam bir kırılması ve tam bir çöküşü olmuştur.
 
                                
Şirin ilçemiz Eruh'tan kareler
"kürtler bu vatanın, arapları değil,
 asli unsurlarıdır" 
 
{1}
 
 "ne gördük ne bir gün halini sorduk,
 buralardaki insanlar her gün karalar bağlar"
Diyarbakır meydanlarında her seçim öncesinde;
"kürt sorunu, benim sorunumdur"
—bu meselenin bir an önce, çözüme kavuşması için,
—sizlerden oy istiyorum, şeklinde beyanatlar olsun ya da olmasın,
       —Türkiye’de bir kürt sorunun olduğu, artık üzeri örtbas ve sumen altı edilememeli.
           Bu hareket, ne kadar inkâr edilirse edilsin, bu sorun, ne kadar, görmezlikten ve ne kadar, vurdum duymazlıktan gelinirse gelsin, bu gerçeği zerre ağırlığınca, hiçbir şekilde değiştiremeyecektir, çünkü inkârcılıkta direten bu süreç, PKK’yı doğurmuştur ve bu hareket belli bir tabaka olan, cahilliğin ve sefalettin pençesindeki bir halk kitlesinin, desteğini alarak ve bugünlere kadar, büyüyüp çoğalarak gelmiştir.
Tabii burada mevzusu geçen, kürt harekâtındaki kastım, eşitlik adına, kültürel adına ve ekonomi adına, yapılan bir harekâttır.
Yoksa bu ülkenin, bir bölümündeki ayrışmadan, bölünmeden ve parçalanmada olan, bir harekât, kesinlikle değildir.
Başımıza bela olan, bu sorunun temelinde dünya kadar, sebepler, çıkarlar ve çoğunlukla da, kişiselleştirilmiş bir takım menfaatlere hizmet eden, kirli emellerce kurgulanan tezgâhları yatmaktadır.
Öncellikle bölgede yaşayan bir kardeşiniz olarak, şunu belirtmek isterim ki, bu sorunun en başında ve en temelinde, kargaşaya zemin hazırlayan, kardeş kanının akmasına neden olan ve akan gözyaşların sel olmasına sebep olan, bölgedeki silahların çok olması olayı yatıyordur, bununla birlikte vicdanını ekmek arası yapıp yiyen, bir kırtik menfaati için, gözünü kırpmadan kardeşi kardeşe düşüren ve devletin tüm imkanlarından faydalanarak her seçimde hükümete vekil gönderen, aşiret ağalarının ve beylerinin bu gücü çıkarları doğrultusunda kullanması olayı yatıyordur.
"gözü yaşlı analar dizlerine vurmaktan,
 artık yerinden kalkamaz oldu" 
 
{2}

"bu vatanın bir kırtik toprağında gözü olanın,
 o gözü çıksın"
Ohal bölgesinin her tarafında, dünya kadar silahın varlığı, bilinen bir gerçektir,
           —askerde silah var,
           —mit ve polisinde silah var,
           —özel harekâtçısında silah var,
           —koruyucusunda silah var,
           —örgüt gruplarında silah var,
           —kaçakçısında silah var,
           —ağasında silah var,
       —bir savaşta harcanabilecek kadar mühimmattın kullanıldığı, aşiret düğünlerinde silah var,
           —savaş lortlarında silah var,
           —dahası zulalarda ise, azımsanmayacak kadar silah var.
Tabiri caizse, bölge adeta;
         bir mühimmat deposuna dönüştürüldüğünden, doğrusu kendimde çok merak ediyorum, şiddet ortamındaki ve silahların gölgesindeki bu bölgede, olaylar nasıl ve ne zaman bitecek?
           Bir yerde elinde bu kadar, büyük silahlı güç olan tarafların, temiz kalması ve mücadele adı altında, bölgede bil hasada, kırsal kesimlerde, her zaman iyi şeyler çıkarması, (bence)kim ne derse desin, mümkün değildir.
İster görev icabı olsun, ister kasıt olsun, isterse yanlışlıkla ya da, kaza ile olsun, namluların gölgesinde yaşayan halkın, bir şekilde patlayan, bu silahlar ve bu bombalar;
ya canına, ya da, malına neden olmuştur.
Çünkü bu bölgede silah kimdeyse, en güçlüsü odur, savunmasız ve güçsüz halk karşısında, bir şekilde kuvvet üstünlüğü hep onlar elinde tutmuşlardır, dolayısıyla asker de, polis te, örgüt te, kontrgerillası da, kaçakçısı da, ağası da, beyi de güçlüdür, tabii koruyucusu da.
Devlet eliyle bir yerde sistematik ve elan acele bir şekilde, bölgeye yığılan bunca, silah ve benzeri mühimmat, insan eliyle oluşan, acımasız ve vahşice işlenmiş kanlı eylemlerle, bölgede önüne geçilemeyecek, bir şiddeti beraberinde getirmiştir.
        Oluşturulan şiddet, başka bir şiddetin doğmasına sebep olmuştur, bölgede şiddet güçlerin, kendini ifade etmenin, en önemli tarzlarından, biri olmasına neden olmuştur.
"savaşı kadının çığlıkları,
 zılgıtları, öfkesi ve acısı durdurabilir" 
 
{3}

"her acı olgunlaşır,
 serpişir, pekişir ve nasırlaşır"
Bölgede adeta bir faciaya neden olan, bunca mühimmatın varlığı, aynı devlet sınırları içerisinde yaşayan, aynı dinden ve aynı aileden olan, nice insanların birbirlerine düşmelerine ve vahşice birbirilerini kalt etmesine sebep olmuşlardır.
           Devletin bu abartılı ve bu tasavvur gücü karşısında, silahlı örgüt güçlerinin, bir şekilde çoğalarak öne çıkmasına sebep olmuştur.
PKK’nın silahlı şiddet uygulaması, güvenlik güçlerinde aynı oranda karşı şiddet geçmesi, beraberinde sokak eylemleri gibi, yeni bir şiddet ortamını doğuran, kanlı bir sarma lamın, ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bölgenin huzurunu ve can güvenliğini hedef alan kavgaya kargaşaya ve itişe kalkışa sebep olan, bu kadar silahın bir arada bulunması;
—acaba kime hizmet eder?
—acaba kimin işine gelerek, ekmeğine yağ sürer?
—acaba hangi çevrelere menfaat ve çıkarlar sağlar?
diye, biraz düşünmek gerekir, eminim ki, bu düşünce takip edildiğinde, bu kadar mühimmattın, kime ya da, kimlere hizmet ettiği, kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Ayrıca bazı devlet yetkilerince, bölge üzerine sarf edilen sözler, kimi zaman, kurşundan beter hasarlara neden olabilmiştir, birer kılıç kadar, keskin olabilmiştir ve bu art niyetli kişilerin, ağzından çıkan ağır konuşmalar, insanların hafızalarına, zehir ve nefret tohumları, olarak ekilebilmiştir.
Tıpkı bir dönemin içişler bakanın;
—gerekirse onları bir gecede yok ederiz
diye, kürtlere yönelik sarf ettiği sözleri gibi.
           Çıkan yangına körükle gitmekten başka bir şeye yaramayan bu yaralayıcı dolu sözler, bir yerde ülkenin, güvenliğine ve birliğine konulan, dinamitten hiçbir farkı olmuyordu.
           İşte esas tehlikede sarf edilen bu acı dolu sözlerden ve bölge üzerine kullanılan bu ağır dilden sonra başlıyor ve duygusal kopuşa kadar sürebilecek felaketlere neden olabiliyordu.
"kürt sorununa, terör sorunu demek,
cahilliğin daniskasıdır" 
 
{4}

"bana necilik, sana necilik, bizleri zayıflatmasın,
 ateş çatıya sıçramadan"
Kimi zaman, PKK’nın güvenlik güçlerinden, yediği ölümcül darbelerden sonra, tam alan hâkimiyetini, kaybetmek üzereyken, tam dağılma sürecine girerek, sıfırlanma ile karşı karşıya kalmışken, bazı çevrelerce ve bazı devlet yetkililerince, gereksiz yere sarf edilen, böylesine acı dolu sözler, örgüte adeta can simidi gibi gelebilmiştir.
Kanla beslenen bazı katillerin ellerini ovuşturacağı bir fırsata ve dış mihrapla bazı menfaat sahibi çetelerin, memleketimize üşüşmelerine neden olabilmiştir.
Değerli okuyucu, diğer ve en önemli, bir başka sorun ise, zorunlu "göç" olayıdır, kürt sorununa bağlı olarak, PKK ile güvenlik güçleri arasında, bölgede yoğun ve yaygın silahlı çatışmaların yaşandığı yıllarda, devletin silahlı mücadeleyi bastırmak ve örgütü çökerterek tasfiye etmek amacıyla başvurduğu yöntemlerden biri olan ve hala Türkiye'nin en büyük ve en temel sorunu olmaya devam eden köy boşaltmaları sonucu zorunlu göçtü.
Arkasından getirdiği sosyal kültürel ve ekonomik açmazları ile sıkıntıları, fazlada tartışmadan sadece milyonlarca, insanın ve binlerce dağılmış ailenin, kundaktaki el kadar, masum ve savunmasız bebeklerin kalt edilmesine varıncaya kadar, yaşadıkları mağduriyetini düşündüğümüzde dahi, ağır bir insanlık dramıyla, karşılaşmaktayız ve bu ülkede yaşayan, her bir birey, bu dramdan ve tüm bu yaşananlardan, bir nebzede olsa, belki de, sorumludur.
Bu ülkenin doğusunda, korkunç kanlı bir savaş yaşanmıştır, sebepsiz yere ortalığı kasıp kavuran, bu savaşın izlerini, bugün dahi bölge sokaklarında dolaşan insanlarımızdan, gördüğünüz karşılaştığınız, gazilerimizden ve şehit kabristanlarından görebilirsiniz, savaş yoktur hiç yaşanmamış ve olmamıştır demek, içi boş kuru bir laftan öteye geçmez.
 
            Köy boşaltmaları sonucu zorunlu göçten kareler
"hey türkler, hey kürtler demicem, ben bilmem anlamam
 heeeey müslümanlar haydi uyanın derim" 
 
{5}

"u
nutma, unutulanlar,
 unutanları asla, unutmazlar
"
Dünü bilmeden bugünkü sorunun üzerinde konuşulması ve üzerinde tespitlerde bulunulması, sanırım kimselere bir fayda sağlayamayacaktır, geçmişi bilmeden ne yapılırsa yapılsın, yarınlara umut olmayacaktır, her şey lafta kalacaktır, çünkü bu işler, öyle hararetli nutuklarla, öyle bir takım olaylara izleyici kalmakla ve öyle bazı şeyleri, kesip atmakla olmuyor.
Değerli okuyucu; diğer önemli bir olay ve faktör ise; özellikle 90’lı yıllarından itibaren, kimsenin anlayamadığı bir şekilde, vahşice işlenen;
—meşhur ünlü "faili meçhulolaylardır.
Çocuklarını veya yakınlarını, bir yargısız infaza, kurban verenlerin; gözyaşları, kinleri ve nefretleri, bugünlere kadar gelmiş ve hala dün olmuş gibi, daha dün yaşanmış gibi, tazeliğini bir bir koruyabilmiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, o dönemlerde PKK-Hizbullah çekişmelerinde, işlenen bir takım cinayetler bölgede bilinmesine rağmen, ya da köylerin giriş veya çıkışlarında, telefon direklerine bağlı vaziyette bulunan, bazı kurbanların üzerinde;
           "örgüte ihanetin ve işbirlikçilerin sonu budur"
ibaresi gibi yazılı notların çıkmasına rağmen, yöre halkı bu cinayetlerin kimi çevreler tarafından işlendiği konusunda yine de kafaları karışa biliyordu, çünkü
90’lı yıllarda, işlenen bu ve buna benzer cinayetler, bazı menfaat sahibi kişilerce, faili meçhul kılıfına sokularak devletin üzerine yıkılabiliyordu,
        Örneğin; yüzlerce küçük ve büyükbaş hayvanı olan bir köylünün,
        'apoculara yardım ve yataklık ediyor'
diye, yalan beyanda bulunarak, bu kişinin alıkonulması sağlanabiliyordu, akabinde de, gözaltı süresinin sonunda, iftiraya uğradığı anlaşılması üzerine, serbest bırakılan bu tüccar, eve dönüş yolunda, mallarına el konulması için, kimi sır dolu kişilerce kalt edilerek, işlenen bu cinayet, güvenlik kuvvetlerine, ihale edilebiliyordu.
           Ya da, devletin içine sızmış, bazı katillerce; 
           'bizde değildir, dağa çıkmıştır'
diye, adamı kaybettirip, devleti bu konularda, sıkıntıya düşürebiliyorlardı.
 
          Kim vurduya giden ve mezar taşı olmayan kayıp insanlar

"unutmayın, her kürt pkk’lı olmadığı gibi,
her türkte vatansever değildir"
 
 
{6}

"saçlarını, yüzlerini ve ellerini okşadığınız evlatlarınızın,
 parçalanmış bedenleriyle karşılaşılandan biri olmak ister misiniz?"
Güneydoğu sokaklarında, gücü nereden geldiği, hiçbir zaman anlaşılamayan, maşa görevini üstlenmiş, bazı çeteler tarafından, hemen her gün, faili meçhul adı altında, onlarca insan öldürebiliyordu, nasıl olsa;
—bu meçhul kişilerden hesap soran yok, hesap veren de,
           —kim kime hesap soracak ki?
           —adeta vurduğum vurduk, astığım astık devriydi,
           —o derece devran korkunç ve acımasız bir şekilde dönüyordu. 
           Çünkü asayişin bozulduğu o dönemlerde, her şey jandarmada başlayıp, jandarmada bittiğinden, hakim ve savcı gibi kamu görevlilerin pek bir hükmü bulunmuyordu, dolayısıyla her şey güvenlik nedenlerden ötürü serbestti;
           —sanki kafalar kuma gömülmüştü
           —sanki herkes sağır olmuş lal olmuş ve kimseler konuşamıyorlardı.
Neticesinde; ölen öldüğüyle kalıyordu, bir hiç uğruna, nice ocaklar sönüp gözyaşları sel olup akıyordu, hatta kim vur duya giden bu insanların, üzerinde ağalanacak ve dua edilecek bir mezar taşı, dahi olmuyordu.
Gücü ve kudreti nereden, geldiği hiçbir zaman, bilinmeyen bu kişi ya da bu kişiler, bir şekilde, faili meçhuldür ve her şey kılıfına, uydurulduğundan dolayı da, ne yaparsan yap, meçhul olarak ta kalacaktır, tıpkı;
—meçhul mezarlıklar,
           —meçhul kayıplar ve
           —meçhul cinayetler gibi,
çünkü devletin içine sızmış, bu vatan hainlerinin, yığınla işlemiş oldukları cinayetleri, çözmek zor olduğu kadar, bunların üzerindeki sis perdesini de, aralamak neredeyse imkânsızdır.
           Öyle olmasaydı;
            —onlarca yıl önce işlenen bu katliamlar, hala toplumun değişmeyen, gündemini oluştura bilirimiydi?
—hala acı hatıralar içerisinde, bu derece gizemliliğini ve bu derece, tazeliğini koruya bilirimiydi?
şayet öyle olmasaydı; 
yavrusunun kemiklerine kavuşamadan, kemik kemik diye, sayıklayan ve oğlunun toprağına yüzünü sürmeden, toprağa düşen ve bu çığlıklarını, hiç kimseye duyuramayan sinesi çürümüş, nice yitik annelerin, gözleri bu dünyadan açık gider miydi?
"analar kırmızı renkli tabutlara sarılmamalı,
kınalı kuzusu çocuklarına sarılmalı" 
 
{7}

"dökülen kana üzülmüyoruz, peki sen üzülüyor musun?
 o halde niçin bu kan hala, oluk oluk dökülüyor?"
Okuyucu burada belki de, şöyle bir düşünceye kapıla bilir?
—onlarca yıl önce, yaşanmış bitmiş bir mevzu, en iyisi o dönemlere, bir sünger çekip, yaşananların hiç yaşanmamış sayarak unutmaktır.
           'benim yerime, benim şehidimin katilini, kimse affedemez, vermiyorum o hakki' diye, haykıran insanları, böylesine saymamak mümkün olmuyor.
           O dönemlerde yaşananları, unutmak ve bir yerde hiç yaşanmamış gibi kabul etmek mağdurlar açısından mümkün olmuyor, acıları dinmediğinden ve acıları hep taze kaldığından, üzerinden bin yılda geçse, yok olmuyor.
02 Temmuz 1993 günü, Sivas’taki Madımak vahşetini gerçekleştirip,  37 cana kıyan canilere, sözde misillemede bulunmak ve bu katliama bir anlam kazandırmak amacıyla, ülkedeki insanları, etnik dini ekseninde ayrıştırma, parçalama ve çatıştırma maksadıyla, hemen üç gün sonrası, Erzincan Başbağlar köyündeki, camiyi basarak, 33 kişiyi katledenleri, bir yerde yok saymak, mümkün olmuyor.
Özellikle de, günahsız el kadar bebeklerin, battaniye içerisinde yan yana dizilmiş, küçücük bedenlerini saymamak, bir yerde mümkün olmuyor, bu öylesine büyük bir acı ki, bu öylesine korkunç bir vahşet ki, insan bir ömür boyu, tanık olduğu o anı,
unutamıyor.
 —Lice’de,
           —Hani’de,
           —Kulp’ta,
           —Genç’te,
           —Sason’da,
           —Kozlukta,
           —Kurtalanda,
           —Midyat’da
           —Dargeçit’te,
           —Ömerli’de ve
           —Savur’da,
eli kanlı katiller tarafından, vahşice işlenen katliamlarda, vicdanlara kor bir ateş düşürürcesine, sızım sızım sızlatan, korkularından annelerin dizine yapışmış, günahsız ve hiç bir şeyden habersiz çocukların, parçalanmış bedenlerini gördük.
Birde insanlık merhamet ve sevgi üzerine kurulmuştur derler, sözün bittiği ve insanlığın bittiği anlara şahit olduk, böylesi bir vahşet karşısında, insan insanlığından utanıyor. 

                                         Köy katliamları (Sason)
"bu vatan hepimizin, vatanı
 ama bu vatanı sadece biz seviyoruz" 
 
{8}

"birileri birilerin sayesinde ayakta duruyorsa,
 o birileri birilerini asla unutmamalı"
Özetle; zaman aşımına bakılmaksızın, üzerinde yüz yılda geçse, tüm bu yapılan, zalimane kirli işler, yapanların ve yaptıranların, yanına kar kalmadan, yargı karşısına çıkarılıp, toplum vicdanında, ağır hasarlara yol açan bu canilerden, en ağır şekilde hesabı sorulmalıdır, çünkü suya düşmüş bir taşın, yarattığı halkalar gibi, genişleyerek bu sorun günümüze kadar büyümüş, büyümüş ve katlanıp çoğalarak gelebilmiştir.
            Unutulmamalı ki, büyük olmak için, illaki acı çekmek gerekir, dolayısıyla devlet, kürtlerle açılan mesafesini, artık bir an önce kapatması gerekiyor, ancak bu şekildeki bir yaklaşımla, bölgenin gözyaşları, acıları ve ıstırapları diner, kinleşmeleri, inatlaşmaları ve kardeşin kardeşe, hasımlığı ancak böylesine bir açılımla biterek, sil baştan pırıl pırıl beyaz bir sayfa açılabilir.
Değerli okuyucu; diğer önemli bir faktör ise, koruyuculuk sistemi.
Ohal bölgesinde tıpkı bir saltanatmış gibi, babadan oğulla geçen, bir korucu sistemi mevcuttur.
            Özelliklede aşiretlerde,
koruculuk tüm zamanlarda, bölgedeki aşiret düzeninin, adeta feodal yapısının korunaklı, bir alanı ve korunaklı bir kalesi olmuştur, oluşturulan bu sistem, bölgede söz sahibi, güçlü aşiret yapısının üzerine, tesis edilmiştir.
Bu sisteminin içerisinde, elbette ki, iyisi de vardı, bu gözü pek arslanları, operasyonlarda çok gördük, askerle yana yana şehit düşeni de vardı, o anlara da tanıklık ettik, (bence) bu topraklar için, verdikleri hizmetler kesinlikle göz ardı ve inkâr edilmemelidir, tabii bu iyilerin yanında, çürük elma diye belirttiğimiz, süzgeçten geçmeyen ve her iki tarafa da, gizli kapaklı şekilde, çalışan ikiyüzlü, vatan haini olan, kötüsü de vardır.
           Hasmını kurşuna dizip sonrada, tanınmayacak şekilde kafasını taşla ezip, öldürdüğü bu kanlısını, silahlı güçlerine terörist diye, yutturan ve mahpus damlarına, düşmekten kurtulan, canavarlarda vardı, onları da duyduk.

                   
Doğanlar köyün kahraman korucuları
"ölümün, ardından bir tek ağıtlar kalır,
 çünkü bizde ağıt çoktur" 
 
{9}

"ha kevır lı cer ket ha cer lı kevır ket."-
 ha taş testiye değmiş, ha testi taşa.
            PKK ile silahlı bir mücadele içerisinde olan ve zaman zaman bu mücadelenin, dışına da çıkabilen, bazı aşiret mensubu köy koruyucuların, bil hasada kırsal kesimlerde işlemiş olduğu suçları, her kesim tarafında bilinmektedir, özellikle de yöre halkı tarafından bilinen bazı suçlar ise şöyledir;
—katliam gibi yargısız infazlar sonucu, adam öldürmeler,
kız ve kadın kaçırma,
           —örgüt saflarına katılmış birinin eşini, imam nikâhıyla nikâhına, ikinci eş olarak alması,
        —ya da bir yerde, insanın kıyıp bakamadığı, 15-16 yaşlarındaki genç kızların, yün yıkarken dere kenarlarında, ya da çalıların veya kayaların diplerinde, tecavüze uğraması ve bunun sonucunda, aile meclisinin kararıyla işlenmiş olan, töre cinayetleri,
zorla köy boşaltma,
           —boşaltılan köy ahalisinin, topraklarına ve mallarına el koyması,
           —apocu süsü verilerek, arazi anlaşmazlığı yüzünden, ters düşmüş olduğu kanlısını veya
           —basit bir çocuk kavgasından ötürü, kin duyduğu bir insanı, ellerindeki devlet gücünü kullanarak katledilmesi,
eroin ve esrar ticareti,
           —sınırda her türlü kaçakçılık,
sınır kaçakçılarını öldürüp, PKK’lılarla çatışma yaşanmış gibi göstererek, katırlarına ve değerli mallarına, el koyması gibi.
Ama yine de bu demek değildir ki, illaki bu sistem bölgede kaldırılsın, bunun yerine tepeden tırnağa, sil baştan yeniden yapılandırılabilir, mesela köylerinde yanan ormanların ağaçlandırma işlerinde kullanıla bilir.
Neticede ohal bölgesinde, bu sistem eliyle, dolaylı olsun veya dolaysız olsun, yapılan tüm bu hataların ve beraberindeki tüm bu uzantıların, bölge üzerinde yol açmış olduğu, tüm bu ağır hasarların, artık süratle gün ışığına çıkarılması gerekmektedir, ancak böyle bir oluşumdan sonra, bölgede bu hatalar sonucu, ekilen kötü niyetli nifak tohumları, çürür ve taraflar, birbirini af ederek, kardeşlik tesis edilebilir.
"taraflar silahla,
 yapacaklarını yaptılar" 
 
{10}

"sen beni düşman olarak görmeye devam et ve kendine düşman yap,
 sen böyle gördüğün sürece biz daha çok düşman oluruz"
            Güçlü ve büyük toplumlarda, demokrasi hiçbir zaman, kavgayla, sopayla ve şiddetle olmaz, toplumlarda reddetmek ve ötekileştirmekle de olmaz, kendinden olmayanı, kendisiyle birlikte olmayanı, düşman ilan etmekle de hiç olmaz, hepimizin muhakkak bir şekilde, farklılıkları vardır, bunlar;
inanç farklılığıdır,
kültür farklılığıdır ve düşünce farklılığıdır,
dolayısıyla biz birbirimizi anlamaya, birbirimizi dinlemeye, birbirimize saygı göstermeye ve tüm bunlarla birlikte, bir arada kardeşkanı, dökmeden ve kavga etmeden, bu kritik coğrafyada, yaşamaya mecburuz, bunun başkada, bir izahı ve başkada bir yolu bulunmamaktadır, ayrıca dinimizde öyle emir buyurmaktadır.
Çünkü biz din kardeşiz, bu kardeşlikler, bu farklılıklarda, Türkiye’ mizin mozaiği ve bir zenginliğidir.
Ülkedeki insanların; kardeşliğe, beraberliğe ve eğitime ihtiyaçları vardır, her toplumda, iyilerin yanı sıra, kötüler de mutlaka olacaktır, ancak iyilerin çokluğu ve fazlalığı o toplumu, ayakta tutandır.
Burada karlı çıkan ülkenin yoksulları, köylüleri ve halkı değildir, burada karlı çıkan bir avuç yerli ve bu memleketin Kürt sorunundan dünyanın parasını kazanan efendileri, ağaları ve beyleri olmuştur.
 Adıyaman: 193,
           Ağrı: 135,
           Mardin: 186,
           Diyarbakır: 497,
           Van:100,
           Bitlis: 130,
           Bingöl: 110,
           Hakkâri: 52,
           Şanlıurfa: 700 ve diğerleri…
Buyurun hesap ortada, ayrımız gayrımız var mı, yok mu? siz karar verin, kaç Kürt cephelerde, bu vatanın kurtuluşu için, Türklerle birlikte, kan dökmüş ve koyun koyuna siperlerde şehit düşmüş, siz toplayın çıkarın.
(yukarıda ki rakamlarda, Milli Savunma Bakanlığının, istatistikî bilgiler bölümündeki arşivinde ve şehit kabristanlarında, tek tek mevcuttur.)

                   Çanakkale ve Kurtuluş Savaşındaki Urfa Şehitleri
"biz hep beraber savaştık bu ülkede,
 şimdi ayrılık olur mu bu bölgede" 
 
{11}

"ne olacak bu memleketin hali,
 ya geride kalan öksüzlerin vebali"
Sen nasıl bir, Türk’sen ve vatanseversen, bende öyle bir Kürdüm ve vatanseverim ama ne ağanın beyin, nede kardeşkanı üzerinde beslenen savaş lortlarının kürdüyüm, ben bu coğrafya üzerinde, yedi göbekten doğmuş, bu ülkenin öz evladı, kürt vatandaşıyım, o bayrak kırmızı ise, hepimizin kanındandır, andımızı okulda büyük bir coşkuyla okurken den, hiçte gocunmuyorduk, Diyarbakır’ın göbeğinde, milli maç coşkusunu kutlarken de, bayraklarımızı hiçte elimizden, eksik etmiyorduk.
Bu vatanı yedi düvel savaşarak dize getiremedi, ondan bu toprakları, bölmek öyle kolay değildir, tarihte bunu denemek isteyen, yığınla ülke bulabilirsiniz ama silah satmak için savaş çıkarmak, bu coğrafyada çocuk oyunu kadar basittir, çünkü İsrail’in yaptığı silahı yapamayan ve ürettiği teknolojiyi üretemeyen bir ülkede, silah tacirlerin cirit atması, normal bir durumdur, kısacası bu topraklarda, çok sallanırız ama asla yıkılmayız.
İstedim ki, bir de toplumumuz, yapılan yanlışlarla oluşan bir dizi, yaşanmış sorunlarla yüzleşsin, orada bazen korkunç şeylerin, yapıldığını bilmezlerse insanlar, askerlerin ve bölgedeki halkın, nelere maruz kaldığını bilmezlerse, bir yanlışlık olduğuna dair, bir bilgileri olmasa;
"yanlışlar düzelsin"
diye, bir talepleri de olamaz, yanlışın ne olduğunu bilelim ki ona göre kendimize bir çekidüzen verebilelim, fitnelere karşı hep uyanık olalım, toplumuzun kurtuluşu için, bunları hep birlikte yapalım, yarınlar geç olmadan.
           (bence) Türkiye bu topraklarda, büyük bir değişimden ve büyük bir dönüşümden geçiyor, çevremizi dört bir yandan saran, bu terör belasının tüm zalim yüzünü, görerek yaşayan, ben ve benim gibi, tanıklar anlatmazsa, belki de, bu yanlışlıklar ve bu eksiklikler, kavganın içerisinde olmayan taraflarca, sahur aşı gibi, kızdırılıp kızdırılıp, aynı yere kaldırılıp, indirilip, yazılmaya ve çizilmeye, devam edecektir.
"olmasa siyasi çıkarlar, aşiretler ve ağalar,
topraksız köylüler çıkarlar mı? dağlara" 
 
{12}

"bu dağlarda, bir kurşun sesi, bir barut kokusu bile,
 seni insanlığından çıkarabilir"
Kürt sorunu, bir demokratikleşme ve bir özgürlükler sorunudur, darbelerle ve olağanüstü hallerle, bu sorun bölgede, kaşındıkça kaşınmıştır.
           G
üneydoğuya giden kimi kişiler, oradaki insanı terbiye edilecek, bir koyun sürüsü, şeklinde gördükleri için, baskı, dayatma, yıldırma ve korkutma ile sorunu, çözeceklerini sandıkları için, sorun bu insanlık dışı zulümlerle, büyüdükçe büyüdü ve çoğalarak, günümüze kadar gelmiştir.
Kürtlerin kesinlikle ayrılmak gibi, bir dertleri ve tasaları yoktur, öyle bir özlemleri de yokturama 3-5 bin, küçük bir ayrılıkçı grup yüzünden de, milyonlarca Kürtleri, zan altında bırakılmakta doğru değildir.
           S
okaktaki kimi insanlar, halen Kürtlerin tümünü, PKK’lı olarak, görmektedir ve gördükleri Kürtlere, PKK muamelesi yapmaktadır, bunların hepsi günlük hayatımızda, karşılaştığımız hususlardır ve herkesçe bilenen, acı gerçeklerdir.
—kahrolsun terör kahrolsun, demekle terör kahrolmuyor, dökülen gözyaşı, hiçbir şey yapmadan, böyle içi boş laflarla durmuyor ve dinmiyor.
—oğlumu öldürmeniz için mi? doğurdum,
       —zindanlarda bir ömür boyu yatsaydı ben razıyım yeter ki, yüreğim yanmasın, ocağım sönmesin?
diye bilen ve operasyonlarda teslim ol demenin, hiçbir yararını olmadığını ve ilk fırsatta, acımasız dağ başlarında, birimiz diğerini öldürdüğümüzü, ya da, ikimizin aynı anda, öldüğünü bildiğinden, saçını başını yolluyarak, sinesine vura vura, feryat figan içerisinden, adete kurşunlara göğsünü açarcasına, köyünden çıkarak arkamıza takılmış, ciğerpare sahibi gözü yaşlı kürt anası gördük.
           Anasının bağrından koparılarak, boş vaatlerle dağlara çıkarılıp öldürülen, çocuk yaşlardaki cesetlere, korkularından;
"nasnakim"
          —yani; tanımıyorum
diye, 
sahiplenmeyen, bağrına taş basan ve evladının yasının tutmasına dahi müsaade edilmeyen, bağrı yanık acılı yitik, kürt analarını da, gördük.
  
                             
Yitik Türk Annesi ve Yitik Kürt Annesi
"yoksa 'analarımız ağlamadan, bu kan durmadan, bu ölümler'
bitmeden vatanımıza sahibi olamıyor muyuz?" 
 
{13}

"uzaktan yumruk sallamak,
 korkusuz ve cesur olmak çok kolaydır"
—hayattaki tek varlığı olan, oğlu şehit düştüğünden, kınalı kuzusu oğlunun, yüzüne sürdüğü, sakal fırçasını dahi, ciğeri tutuşup yandığından, öpüp koklayan gözü yaşlı yitik, acılı Türk anasını gördük.
Zalim ve acımasız dağ başlarında, yaşanan tüm bu çatışmaları, yaşanan tüm bu, vuruşmaları ve bir hiç uğruna, akan bu gözyaşlarını, yukarıdaki bu iki bağrı yanık, acılı yitik anamızın, yaşadıklarını yaşamak istemeyen, evlat sahibi diğer, Türk-Kürt analarımız durdurabilir.
—tabii devletimizin iş, aş ve şefkatli tarafınıda, unutmamak gerekir.
           
Yukarıda ifade etmeye çalıştığım bazı hususlarda, inişli çıkışlı ve kafa karıştırıcı, bir portre çizmiş olabilirim, bilinmeli ki bunu yapmak zorundaydım, yoksa başka şekil, sizlere dumanlı dağın arkasını anlatamazdım.
Ondan günahıyla ve sevabıyla; neye şahit olduysam ve neyi yaşadıysam, kafiyesine uyağına bakmadan, serperdim içindeki, her bir zerreyi.
            Yoksa her vatandaş gibi, bu ülkenin sıradan bir neferi olarak, vatanın bütünlüğünden yana, bizde herkes gibi;
           "her şey vatan için"
coşkusuyla, icap ettiğinde, seve seve bu ömrümüzü, feda etmeyi bilmişiktir ve bunu da bu uğurda, kanımızı dökerek, safımızı ve tarafımızı belli etmiş ve bu ülkenin bir parmak toprağına canımızı da, kanımızı da helal etmeyi bilmişiktir.
            Dolayısıyla bu işler öyle beş yıldızlı otellerde, demokrasinin ve cumhuriyetin tüm imkanlarından faydalanan katmerli tabaka olan tuzu kuru kişilerle, protokolün ön sıralarını işgal eden, hatırı sayılır önemli şahsiyetlerle veya bu sorundan nemalanan ya da, bu kandan beslenen, STK adı altından, faaliyetlerini yürüten sözde bazı derneklerle toplantılar yaparak, yahut ta medya önünde halaya girip kollarını kaldırarak olmaz, bunlar çözüme katkı sağlayamadığı gibi, Kürt sorununa da, zerre katkı vermeyecektir.
"TÜRKİYE CUMHURİYETİ
 analar ağlamasın diye kuruldu" 
 
{14}

Sıradaki Konu Başlığını Okumak için

Ya da anasayfaya Dönmek için lütfen tıklayınız...

 
 
 
 
M U S T A F A B İ L G İ N
Ohal Bölgesinden Kareler
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol