"Dikkat Önemli"
'' O ğ u z 33 '' T i m i 90'lı Yıllarda Terörle Mücaadelenin İçerisinde Yer Almış, Dillere Destan '' O ğ u z 33 '' Timin Yaşadıklarını Anlatan Sitemize Hoş geldiniz, Sizleri Burada Tutabilmek İçin, Yapılması Gereken Her Şey Yapıldı, Umarım Kaldığınıza Değer...!!!>'' O ğ u z 33 '' T i m i
   
  ‘Oğuz33’ Timi
  SARI CESET TORBASI
 
"ölümle burun buruna gelmiş bir insan, ölümden korkmaz ama
 geride kalanları düşünmek, ona dayanılması güç acılar yaşatır"
 bir uzman çavuşun anıları
 
Sarı ceset torbasındaki korkunç ölümüm:
  

          K. Irak’a düzenlenen operasyonda işgal etmiş olduğumuz tepe estiğinden gecenin soğuğundan, kendimi korumak için, Murat’a zimmetlenen, ceset torbasını alarak uyku tulumu niyetine battaniyemle birlikte kendimi içerisine attım, çok geçmeden gözlerimin önüne, kare kare, ölümüm gelmeye başladı, karşı koymama rağmen, tükenişimin sonu olan bu ölümü, bir türlü önleyemedim sonu nereye varacağını bilmediğim bu maceraya son verebilmek için ceset torbasından kafamı çıkartıp yıldızlara bakmaya, başladım ama olmadı, arada başka şeyler, düşünmeye başladım, yine olmadı her seferinde, aynı yere, sıkışırcasına tıkanıp, kalıyordum ve git gide ölümüm beter acılara dönüştüğünden telaşlanırcasına aklıma giriyordu, o an için, şehit düştükten sonra neleri alıp götüreceğini bilemeden, kendi içsel yolculuğuma doğru adım adım çıkmama neden oldu önce şehit olduğum yerden cansız bedenimi alıp ceset torbasına koyuyorlar akabinde helikopterin gelmesiyle 4 asker beni omuzlarında değil de bel hizalarında taşıyorlar. Koşuşturma olacağından kimi asker acaba tanıyor muydum görmüşlüğüm var mıdır diye düşünceye dalardı ve istikamet en yakın askeri hastanenin demir kapılı morgu orada da cenazemi yıkamadan elbiselerim çıkarmadan ve 2 taneden oluşan ucu çentikli metal künyemin bir parçası çeneme çakıldıktan sonra; devletimizin elinde bol bulunan kırmızı renkteki Türk bayrağının üzerine;
 

—Şehit Mustafa BİLGİN
 
—Kd.Uzm.Çvş.
 
—1969 Adıyaman
 
yazılı kimlik bilgilerimi A4 kağıdıyla raptiyeleyip tabutumu süsledikten sonra başlıklarında, AS.İZ yazılı, 6 askerin omuzlamasıyla, naaşımı Diyarbakır’a, gönderiyorlar ve oradan da baba ocağı olan ana kucağına çok sürmeden şehit cenazesini, taşıyan ambulans, evimizin sokağında, ortalığı ayağa, kaldıran siren, sesleriyle ve arkasına taktığı kalabalıkla belirleyin veriyor.
           Şehit cenazesi taşıyan ambulans (alıntı)
 
                  Şehit cenazesi, bu nasıl bir gün yarabbi (alıntı)

"iyiyim diyorum inanıyorlar,

hâlbuki ki ölmüşümde, ağlayanım yok"

"şehitler için; ‘vatan sağ olsun’

sanırım elimizden gelen budur"

          —Babam…
emekli insan genelde evin bekçisi olduğundan, ambulansı ilk gören babam olurdu, korkunun gerçeğe dönüştüğü gün gelip çattığından,
'oğlum' diye feryadın kopmasıyla olduğu yere yığılı verirdi, çünkü zayıf bedeni vardı, 25 yaşındaki evladının şehit oluşuna hangi baba dayanabilirdi ki? kaybetmenin esiri olurcasına tabutumun önünde tükenir kalırdı ve sigarasını içerdi diğer eliyle de devrilmiş gözlerinden akan gözyaşlarını silerdi.
  
   Kolu kanadı kırık Şehit babası ve ciğeri yangın yerine dönen Şehit annesi (alıntı)  

          —Annem…
bebesini dokuz ay bedeninde, yıllarca sırtında taşıyan ve sütü yetmediğinden kapı kapı koşturan karşılıksız sevgisiyle çocuğunu kendisine, âşık ettirmesini bilen ve ne kadar üzülürse üzülsün, mutlu kadın rolünü yapabilen, her vakit elleri semaya açık olduğundan, hayattaki tek dua kapım ve gün görmemiş, gözümün nuru annem. Metanetini, korumasını bilirdi, naaşımın başında, kimselere yaslanmadan, dimdik ayakta durabilirdi düşman sevinmesin diye belki de arkamdan damla gözyaşı dökmezdi.

          —Eşim…
acılar içerisindeki bedeni naaşım karşısında, güçsüz düşecekti bayrağa sarılmış tabutuma sıkı sıkı kapanarak, gözyaşları içerisinde öpüp öpüp çırpınırcasına önünde, yığılıp kalacaktı, yokluğumun vermiş olduğu acı hayatını karartarak, onu da perişan edecekti, sevdiğinden ayrılmanın acısıyla, dünyası başına yıkılacaktı, kahpe bir kurşun yüzünden, hayalleri yarım kalacağından beni özleyecekti eksikliğimi beter acılarla hissedecekti;
          'şehit düşeceğin kalbime doğmuştu ama korkumdan söyleyemiyordum'
diye, mezarımın başında ağıtlar yakacaktı, el ayak çekilince, gecenin kasvetinin beraberinde getirdiği karanlığında tek başına ağlayacaktı nede olsa sevenlerim için, benden geriye kalan, mukaddes emanetimiz olan oğuzu bedeninde taşıyordu bensiz çocuğumuza ana baba, dağ ve bağ olacaktı, onun için elbette ki zor olacaktı, belki her şey bitecek, belki de yaşanacak çileli yaşamın anlamı dahi kalmayacaktı çünkü varlığıma alıştığından yokluğuma alışamayacağından eksik bir ömrü acılar içerisinde yaşayacaktı.

                        Dünyası başına yıkılan Şehit eşi (alıntı)

"gözyaşı dökmeyiniz,

 vatana verdik canımızı, düşmana belli etmeyiniz"

"kırık dökük dünyasını, yüreğinde saklayan,

 bu insanların, hali ne olacak?"

          —Kardeşlerim…
kor bir ateş onlarında içine, ayrı ayrı düşecekti, kabullenmeyeceklerdi ama tabutun başındaki üniformayla gözleri yaşam dolu, ağabeylerinin çerçeveli resmi karşılarındaydı, değişmeyecek bu gerçek onları deliye çevirecekti, hiç kimseler zapt edemeyecek kıyameti koparacaklardı;

kardeş kardeşi öldürmez öldüren kardeş falan değildir diye hınçlı şekilde kalabalığa seslerini duyuracaklardı lanet okuyacaklardı ama gerçeklerin değişmeyeceğini bildikleri için naaşımın başında yıkılacaklardı, beni kaybetmelerinin acısını ömür boyu içlerinde hissedeceklerdi, ayrılık, acısıyla ve yokluk acısıyla, ağabeylerini yâd edip, özlemle, anacaklardı.
 
Abilerinin arkasından acıların büyüğünü yaşayan kardeşler (alıntı)

          —Akrabalarım, Arkadaşlarım ve Komşularım…
kara haberin tez vakitte duyulmasıyla, halalarım ve teyzelerim dizlerini dövüp dövüp kürtçe ağıtlar yakacaklardı, gözyaşları yürek parçalayan, bu acı ağıtlarla, sel olup akacaktı çünkü her dilde söylenen ağıt acı ve gözyaşıdır, evimizin içi dışı dolup taşacaktı, tanıdık tanımadık akın akın koşacaktı, boş kalan ana–baba kucağını, doldurmaya ve tutuşan yürekleri, biraz olsun, ferahlandı maya, biliyorlardı mağrur olmalıydılar lakin yüreklerindeki yangınlara söz geçiremiyorlardı, Türk bayrağına sarılmış tabutumun arkasında mahşerî kalabalık olacaktı, çünkü kurşun bu, ne kürde, ne türke, ne aleviye, nede suniye bakar düştüğü yeri yangın yerine çevirirdi. Arkadaşlarım gururlu, şekilde;

'şehitler ölmez, vatan bölünmez' 'askere uzanan, eller kırılsın'

'yallah bismillah, allahuekber' 'kahrolsun, PKK kahrolsun' diye, ellerindeki bayraklar eşliğinde memleketimin caddelerinde sloganlar atacaklardı, o an insanların içlerinde taşıdıkları feryatları ve gözlerine yansıyan dinmez öfkeleri, şehit cenazesinde, sel olup, etrafa çığ gibi akacaktı. Baba ocağının bulunduğu sokaktaki komşularımız bayraklarla donatacaklardı evlerinin damlarını ve balkonlarını bu memlekettin giden kaçıncı mehmet’iydi ya da ahmet’iydi acaba hesaplayan veya sorup sorduran var mıydı?
 
                          Acılar içerisindeki Şehit yakınları (alıntı)

"kahrolsun terör, kahrolsun demekle,

 terör kahrolmuyor"

nden giden yakıyor,

acısı eksilmeden"

 
                          Acının beterini yaşayan insanlar (alıntı)
Aileme sevdiklerime ve kendime yaşattığım kabus gibi acılara daha fazla dayanamadığımdan tüm kuvvetimi toplayarak sarı renkli ceset torbasında kan ter içerisinde, çıkmayı başardım ve çevreme, göz gezdirdikten sonra dolu dolu nefes aldım kendimi adeta anamdan yeni doğmuş gibi hissettim. O gecenin, nasıl geçtiğini ve o geceye ne şekilde, ağladığımı bilmiyorum, bildiğim ceset torbası içerisinde, kaldığım müddetçe, yüce mevla’nın beni sevenlerime bağışlaması için acımasız dağların koynunda saklamasaydı. Sonuçta özgür hayal gücüden yola çıkılarak karakterleriyle birlikte özenle yazmış olduğum ve kendi üslubumla sahnelediğim ölüm oyunum bittiğinde huzur bulmuştum mal mülk gözümde pul olmuştu evet belki bedenimden kopan bir parça ceset torbasında duruyordu, belki de çevremdeki, insanlara acıların hassını, yaşatmıştım ama yine de girmiş olduğum, kanlı çatışmada, ölmemiştim ve kâbus dolu, oyunumdan sonra kefeni yırtmıştım. Gerçek bir cenaze merasimindeki gibi herkesin acı çekmesi bedenime ağır geldi o an yüce mevlana sevdiklerime acımı gösterme diye dua ettim tabii böyle bir ölüm oyununu her babayiğit motor diyerek sahneleyemez çünkü bu senaryonun yazılabilmesi için cellat gibi başka canları yakmak gerekiyor. Bir gün kendi âlemimize gitmemiz için her şeyimizi bırakıp gideceğiz, her nefis ölümü elbet ki tadacaktır ama bu defa ki ölüm, benim için kara toprak olmamıştı, dünyadaki son gecemde olmamıştı tam tersi yepyeni başlangıç olmuştu adeta taze ve sıfır bir hayatın koynuna girmiş gibi bağışlık sistemim güçlenmişti ve beni savunmada tutarak hayatımın anlamını başka kılmıştı.

(bence) her insan bir ceset torbası içerisine girip hayal gücünü kullanarak ölümüyle yüzleşmeli buradaki mevzuu merasime katılacak insanları bağışlamadan yaşanacaklar karşısında diz kırmak ve acılarıyla birlikte her şeyi yüreğinde hissetmektir, tabii birde insanda, mangal gibi, yürek olmalıdır.

Ceset Torbası: Dikişsiz, fermuarlı sıvı ve koku sızdırmayan, ölmüş insanın konulduğu torba.
 
                                   Şehide son görev (alıntı)

"geçmişe uzanmak,

insana hüzün veriyor"



Sıradaki Konu Başlığını Okumak için

Ya da anasayfaya Dönmek için lütfen tıklayınız...

 
 
 
 
M U S T A F A B İ L G İ N
Ohal Bölgesinden Kareler
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol